[MENU] | |||||||||
[THOUGHTS] | [TECH RESOURCES] | [TRASH TALK] | |||||||
[DANK MEMES] | [FEATURED ARTISTS] | [W] |
Dil birbirinden
farklı işlevlere sahip, tam olarak tanımlanamamış bir tür *araçtır*. Bu anlamda
her araç gibi bizler de bu araca sahip olmak isterken neden sorusunu kendimize
birden çok sormalıyız. İçerisinde yaşadığımız toplumun dilini veya çok uluslu
yapılarda dillerini öğrenme süreci daha doğal ve basitken , dili o toplumun bir
parçası olmadan kullanabilir hale gelmek zordur. Dil öğrenimine veya modern
anlamda “dil edinimi” işine başlarken birkaç hususu bilmek işimize yarayabilir.
Dil Öğrenimi
Dil öğrenimi
(özellikle ingilizce gibi “Lingua franca” olmuş bir dili öğrenmek) epey uzun
bir süredir akademik olarak da incelenmiş çeşitli metodlarla açıklanmaya
çalışılmış bir alandır. Modern süreçte ise “dil edinimi” büyük bir popülerliğe
ulaşmıştır. Stephen Krashen’a göre dili öğrenmenin iki yolu mevcut : dili
öğrenmek ve dili edinmek.
Dil öğreniminde yabancı
dil, daha ziyade kurallar üzerinden öğretilir. Öğretmen veya dil eğitimcisi
hedef dili gramer konularıyla aktarmaya çalışır. Bu kısa vadede daha karlı
gözükse de özellikle uzun vadede bir soruna yol açmaktadır : Anlamlı ve
iletişimi mümkün kılan bir dil becerisi.
“COLORLESS GREEN IDEAS SLEEP FURIOUSLY”
Yukarıda yer alan
alıntı ünlü dilbilimci Noam Chomsky’e aittir. Kabaca çevirisi “renksiz yeşil
fikirler öfkeli bir biçimde uyuyorlar” olur. Cümleyi incelediğimizde dil
bilgisi olarak gayet tutarlı ve “doğru” bir cümle görürüz. Maalesef bu cümle “doğru”
olsa da tamamen anlamsızdır. Chomsky bu cümlede dilin gramerini bilmenin onu
anlamlı kullanmaya da tamamen yetmeyeceğicini göstermek istemiştir.Öyleyse Yabancı
bir dile yaklaşırken onu sadece bir mantık silsilesi veya matematiksel bir araç
olarak görmek pek de faydalı olmayacaktır.
“Anlıyorum ama
konuşamıyorum”
Dili “öğrenmenin” bir diğer olumsuz yönü ise hepimizin bildiği klişe bir cümlede saklı : anlıyorum ama konuşamıyorum. Maalesef İngilizceyi veya herhangi bir dili o dilde 5 adet geçmiş zaman fiilli cümle kullanma, veya “I like” kalıbı ile 10 cümle kurmak ile öğrenmek mümkün değildir. Öyleyse dil sadece dilbilgisi ile değil 4 adet ana başlığa ayırdığımız yeteneklerle olmalıdır : dinleme, konuşma,okuma ve yazma.
Peki böylesine olumsuz yönlere sahip ve çokça eleştirilen
bir yaklaşım nasıl ve neden bu kadar yaygın? Bu husus için tekrar bir tarihe
göz atmalıyız. Yaygın eğitim kurumlarında gördüğümüz çeviri ve gramer üzerine
dil eğitimi tarihsel olarak bakıldığında bazı durumlarda gerekli olmuştur. Bu
yaklaşımlardan en bilindiklerinden biri “grammar translation method” ismiyle
bilinir. Kendi eğitim hayatımızdan gördüğümüz klasik *Subject + v3* şeklinde
öğretmenin tahtaya veya ders materyallerine kuralları yazdığı ve daha sonra
öğrencilerden bunları ezberlemesini beklediği yaklaşımdır. Her ne kadar
bugünlerde verimsiz ve hatta kötü olarak gözükse de ortaya latince öğretmek
için çıkmıştır. Ölü bir dil olan latince daha ziyade araştırma, dini metin
çevirisi için kullanılıyordu. Bir bakıma başarılıydı da. Dünya üzerinde artık
konuşulmayan bir dili “konuşma” becerisi adına öğretmek koca bir zaman kaybı.
Gerekli olan unsur öğrencinin bu dilde metin anlaması ve yorumlayabilmesiydi.
Maalesef bu yaklaşım epey uzun bir süre “konuşmak” için öğrenilen dillere de
uyarlandı fakat sadece akademik sebeplerle öğrenilmek istenen bir dil ile gayet
canlı ve iletişim için öğrenilmek istenen bir dile uyarlanmalı mı? İşte burada
daha farklı yaklaşımlar ve yöntemler zaman içerisinde ortaya çıktı.