Yabancı dil öğrenimine dair

Nov. 12, 2020 // sadetiyan

 Dil birbirinden farklı işlevlere sahip, tam olarak tanımlanamamış bir tür *araçtır*. Bu anlamda her araç gibi bizler de bu araca sahip olmak isterken neden sorusunu kendimize birden çok sormalıyız. İçerisinde yaşadığımız toplumun dilini veya çok uluslu yapılarda dillerini öğrenme süreci daha doğal ve basitken , dili o toplumun bir parçası olmadan kullanabilir hale gelmek zordur. Dil öğrenimine veya modern anlamda “dil edinimi” işine başlarken birkaç hususu bilmek işimize yarayabilir.

 

Dil Öğrenimi

 Dil öğrenimi (özellikle ingilizce gibi “Lingua franca” olmuş bir dili öğrenmek) epey uzun bir süredir akademik olarak da incelenmiş çeşitli metodlarla açıklanmaya çalışılmış bir alandır. Modern süreçte ise “dil edinimi” büyük bir popülerliğe ulaşmıştır. Stephen Krashen’a göre dili öğrenmenin iki yolu mevcut : dili öğrenmek ve dili edinmek.

 Dil öğreniminde yabancı dil, daha ziyade kurallar üzerinden öğretilir. Öğretmen veya dil eğitimcisi hedef dili gramer konularıyla aktarmaya çalışır. Bu kısa vadede daha karlı gözükse de özellikle uzun vadede bir soruna yol açmaktadır : Anlamlı ve iletişimi mümkün kılan bir dil becerisi.

“COLORLESS GREEN IDEAS SLEEP FURIOUSLY”

 

 

 Yukarıda yer alan alıntı ünlü dilbilimci Noam Chomsky’e aittir. Kabaca çevirisi “renksiz yeşil fikirler öfkeli bir biçimde uyuyorlar” olur. Cümleyi incelediğimizde dil bilgisi olarak gayet tutarlı ve “doğru” bir cümle görürüz. Maalesef bu cümle “doğru” olsa da tamamen anlamsızdır. Chomsky bu cümlede dilin gramerini bilmenin onu anlamlı kullanmaya da tamamen yetmeyeceğicini göstermek istemiştir.Öyleyse Yabancı bir dile yaklaşırken onu sadece bir mantık silsilesi veya matematiksel bir araç olarak görmek pek de faydalı olmayacaktır.

 

“Anlıyorum ama konuşamıyorum”

 

 Dili “öğrenmenin” bir diğer olumsuz yönü ise hepimizin bildiği klişe bir cümlede saklı : anlıyorum ama konuşamıyorum. Maalesef İngilizceyi veya herhangi bir dili o dilde 5 adet geçmiş zaman fiilli cümle  kullanma, veya “I like” kalıbı ile 10 cümle kurmak ile öğrenmek mümkün değildir. Öyleyse dil sadece dilbilgisi ile değil 4 adet ana başlığa ayırdığımız yeteneklerle olmalıdır : dinleme, konuşma,okuma ve yazma.

 Peki böylesine olumsuz yönlere sahip ve çokça eleştirilen bir yaklaşım nasıl ve neden bu kadar yaygın? Bu husus için tekrar bir tarihe göz atmalıyız. Yaygın eğitim kurumlarında gördüğümüz çeviri ve gramer üzerine dil eğitimi tarihsel olarak bakıldığında bazı durumlarda gerekli olmuştur. Bu yaklaşımlardan en bilindiklerinden biri “grammar translation method” ismiyle bilinir. Kendi eğitim hayatımızdan gördüğümüz klasik *Subject + v3* şeklinde öğretmenin tahtaya veya ders materyallerine kuralları yazdığı ve daha sonra öğrencilerden bunları ezberlemesini beklediği yaklaşımdır. Her ne kadar bugünlerde verimsiz ve hatta kötü olarak gözükse de ortaya latince öğretmek için çıkmıştır. Ölü bir dil olan latince daha ziyade araştırma, dini metin çevirisi için kullanılıyordu. Bir bakıma başarılıydı da. Dünya üzerinde artık konuşulmayan bir dili “konuşma” becerisi adına öğretmek koca bir zaman kaybı. Gerekli olan unsur öğrencinin bu dilde metin anlaması ve yorumlayabilmesiydi. Maalesef bu yaklaşım epey uzun bir süre “konuşmak” için öğrenilen dillere de uyarlandı fakat sadece akademik sebeplerle öğrenilmek istenen bir dil ile gayet canlı ve iletişim için öğrenilmek istenen bir dile uyarlanmalı mı? İşte burada daha farklı yaklaşımlar ve yöntemler zaman içerisinde ortaya çıktı.